Bıçakçı Ömer Dede'den itibaren Melami'lerin tekke hayatından ve tekke teşrifatından koparak, Şeyhülislam'ların kontrolü dışında, halkın içinde yaşamağa başlamış olmaları devlette zaten bir huzursuzluk kaynağı olmuştu. Bu zevatın içinde bulundukları cezbe dolayısıyla bazen şer'i ulemanın bilgisi dışında kalan hususları da vaazlarında alenen dile getirmeleri yer yer nifak ve şikak merkezlerinin doğmasına, haklarında şikayetlerin artmasına yol açmıştır. Ezelde, cezbelerini ancak siyaset meydanında şehit olduklarında hazmedebilmeleri takdir edilmiş olduğu anlaşılan İsmail Maşuki, Hamza Bali ve çok daha sonra Beşir Ağa gibi Melamet Kutbu yanında pekçok melami de şeyhülislamların fetvalarıyla ya şehit edilerek ya da zındanlarda çürüyerek vefat etmişlerdir.

Hamzavi Melamiler, batınında bir iddiası, zahirinde ise yapmacıklık ve riyakarlığı olmayan kimselerdir. Onlar; evham ve hayalattan uzak, Keramat-u mu'cizat peşinde koşmayan, aşk-ı Nebi uğruna nefsini zelil kılan, tasarruf fakiri, mahza kulluk halinde tarik-i nazeniynin örtülü gülleridir. Öyle kutupluk, gavslık gibi nefsi okşayan, riyaset kokan ünvanlara itibar etmezler.
17. yüzyıldan itibaren tekke hayatını terkederek cemiyetin içine çekilmiş olan Hamzavi Melamiler, Şeyhülislâm'ın kontrolünden çıkmış olmakla, bu makamın hiddetinin de odağı durumuna düşmüşlerdir. Ama aynı zamanda, Hamzavi Melamiler tasavvufî bir hayatın cemiyetten kopmadan ve tekkelere bulaşmadan da var olabileceğinin müşahhas misali olmuşlardır.